Kadınlar İçin Okuma-Yazma Eğitimi Projesi

2014 Yerel Seçimler öncesi hazırlayıp, bazı Başkan Adayları ile paylaştığım projelerim arasındadır.

Projenin Tanımı:

2012 yılı verilerine göre, ilçelerimizde yaşayan önemli sayıda kadın okuma yazma bilmemektedir. Bunlardan eğitime uygun olabilecek 50 yaş altı kadın sayısı ise ciddi bir orandadır. Göç yolu ile taşınanlar, 50 yaş ve üzeri olup istekli bulunanlar dahil edilerek kadınlar için okuma yazma kursları düzenlenecektir.

Projenin Kapsamı:

Kayıtlar ve güncel taramalar ile tespit edilen okuma yazma bilmeyen kadınların evlerine en yakın bir eğitim kurumunda okuma yazma kursuna katılmaları teşvik edilecektir. Bunun için kalem defter silgi gibi malzemeler Milli Eğitim Bakanlığı ile işbirliği yapılarak temin edilecektir. Katılımcılara okuryazar sertifikası verilecektir. Daha sonra dışarıdan ilköğretim eğitimi almaları da ayrıca teşvik edilecektir.

Projenin Paydaşları ve İcra Şekli:

Tespit edilen ve istekli bulunan kadınlar için eğitim müfredatı ve evlerine en yakın eğitim kurumuna kayıt edilmeleri için İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ile işbirliği yapılacaktır. Eğitimi başarıyla bitiren kadınlara teşvik mahiyetinde hediyeler verilecektir.

Projenin Beklenen Önemli Sonuçları:

Genellikle kırsal alandan göç yolu ile gelen veya sosyo-ekonomik şartlardan dolayı eğitimden mahrum kalan kadınlar okuryazar yapılarak hayat kalitelerinin artması, hizmetlerden daha fazla yararlanabilmeleri ve topluma sağlıklı şekilde entegre olmaları sağlanacaktır. Eğitimli anne ve aile olma yolunda önemli bir aşama kaydedilmiş olacaktır.




Annelik Okulu Projesi

2014 Yerel Seçimler öncesi hazırlayıp, bazı Başkan Adayları ile paylaştığım projelerim arasındadır.

Projenin Tanımı:

İlçede yaşayan 18 – 45 yaş arası evli olan ve olmayan bayanlardan istekli olanlara kendi mahallelerinde bulunan okul ve kültür merkezlerinin eğitim salonlarından istifade ederek; annelik hakkında psikolojik, fizyolojik, sağlık ve hijyen, sosyal ve dini konuları temel alan bir eğitim sürecini sağlamak ve eğitim sonunda başarılı olanlara “Annelik Sertifikası” vererek onurlandırmaktır.

Projenin Kapsamı:

Proje 3 grup temel alınarak hazırlanacak eğitim müfredatının verilmesi ile oluşacaktır. Bunlar evli olmayan bayanlar, evli olup henüz çocuğu olmayan bayanlar ile evli ve çocuklu bayanlar şeklindedir. Projeye katılanların en az okuryazar olmaları gereklidir. Ulaşım ve eğitim yeri planlaması açısından her mahalleye ayrı programlar yapılacaktır. Projeye en az %80 oranında katılan ve dönem sınavından en az 60 puan alan bayanlara “Annelik Sertifikası” takdim edilecektir.

Projenin Paydaşları ve İcra Şekli:

Gruplara göre seçilecek müfredatın verilmesi için İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü, İlçe Sağlık Müdürlüğü, Aile ve Sosyal Politikalar Müdürlüğü ve İlçe Müftülüğünden eğitmen desteği sağlanacaktır. Her mahalle için belirlenen eğitim salonlarında oluşacak ikram v.b. giderler dahil tüm masraflar için sponsorlar ve Belediye imkanları kullanılacaktır. Eğitimi başarıyla bitiren anne ve anne adaylarına teşvik mahiyetinde hediyeler verilecektir.

Projenin Beklenen Önemli Sonuçları:

İlçemizdeki annelerin ve anne adaylarının her açıdan bilinçlenmesi toplumun temel kaynağı olan aile kurumunun güçlenmesi ve gelişmesine vesile olacaktır. Annelerin yetişmesi ile çocuk eğitiminin temelinde iyileşmeler sağlanacaktır. Aile bağlarının güçlenmesi, sağlık sorunlarının erken tespiti ve doğru uygulamalara imkân verecektir. Annelerin eğitilmesi ile baba ve çocukların da dolaylı eğitimleri sağlanmış olacaktır.




Gençlerimiz Türkiye’yi Tanıyor Projesi

2014 Yerel Seçimler öncesi hazırlayıp, bazı Başkan Adayları ile paylaştığım projelerim arasındadır.

Projenin Tanımı:

İlçedeki Liselerde okuyan gençlerden seçilen öğrenciler 81 ilimize ziyaret gezileri yapacaktır. Bu sırada resim, video, röportaj ve not tutma yolu ile sağladıkları verileri dönüşte uzman kişilerden destek alarak en az bir saatlik sunumlar hazırlayacak ve kendi/bütün liselerde toplu sunumlar yaparak paylaşacaktır. Sunum sırasında soru cevap ve önemli anıların aktarılması ile interaktif bir ortamda şehirlerin tanıtımı yapılmış olacaktır. Yapılan sunumlar kayıt altına alınarak diğer liselerle ve sonraki dönemde gelen gençlerle paylaşılabileceği gibi istenirse ailelere de verilebilecektir.

Projenin Kapsamı:

Her lisedeki öğrencilerden 3‘er takım halinde 4 kişilik ekipler seçilecektir. Her ekipte 2 kız ve 2 erkek öğrenci olması, başlarında okul idaresinin görevlendireceği 1 öğretmen bulunması sağlanacaktır. Kura ile seçilen illere yıl içinde mevsim şartlarını da dikkate alarak en az 3 gün süren geziler yapılacaktır.

Projenin Paydaşları ve İcra Şekli:

Ulaşım ve iaşe ihtiyacı Belediye ve sponsorlardan sağlanacak, konaklama, rehberlik ve diğer yerel giderler için gidilen yerin Belediye Başkanlığı, İl Valiliği, Kültür ve Turizm Müdürlüğü, Gençlik ve Spor Müdürlüğünden destek alınacaktır. Proje planlamasında temel ihtiyaçlar tanımlandıktan sonra İç İşleri Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Gençlik ve Spor Bakanlığına yazışma ile projeye destek vermeleri temin edilmeye çalışılacaktır. İl ve ilçemizde bulunan dayanışma derneklerinden ve gidilen ilin iş adamlarından da destek sağlanabilecektir.  Gezi sonrasında toplanan verilerin değerlendirilmesi için öğrencilere uzman kişiler destek verecektir. Gezide kullanılmak üzere her ekibe bir fotoğraf makinesi, bir el kamerası ve bir ses kayıt cihazı temin edilecektir.

Projenin Beklenen Önemli Sonuçları:

Seçilen öğrenciler ve onların sunum yapması ile diğer liseli öğrencilerin tamamı şehirlerimiz hakkında doğrudan ve güncel bilgi sahibi olacaklardır. Bu proje yurt genelinde kardeşlik ve millet olma şuurunu güçlendirecek, farklılıklarımızı zenginlik olarak tanımaya fırsat verecektir. Öğrencilerin gelecek planlarında yaşamak isteyebilecekleri şehirleri seçebilmeleri veya girişimci olmaları halinde yatırım yapmayı tercih edebilecekleri şehirleri görme şansları olacaktır.

 




Çocuk Spor Kulüpleri Destekleme Projesi

2014 Yerel Seçimler öncesi hazırlayıp, bazı Başkan Adayları ile paylaştığım projelerim arasındadır.

Projenin Tanımı:

İlçedeki çocukların ilk ve ortaokuldan itibaren yetenek ve ilgilerinin olduğu spor dallarını keşfetmelerini ve aktif olarak yapabilmelerini sağlayıcı faaliyetlerle ilgili projedir.

Projenin Kapsamı:

İlk ve Orta Dereceli okullarda spor dallarına yönelik malzeme ve eğitmen desteği sağlayarak sporun yaygınlaştırılması amaçlanmaktadır. Çocuk Spor Kulüplerine teşvik sağlamak ve bazı imkânlardan yararlandırmak gibi faaliyetleri kapsamaktadır. Projenin sınırlarını ve bütçesini belirlemek için Anaokulu ve ilköğretim okullarında genel bir ilgi ve yetenek taraması yapılarak potansiyel sporcu çocukların durumu ve ihtiyaç duyulan teşvik alanları tespit edilecektir.  İlçenin Milli Eğitim ile Gençlik ve Spor Müdürlükleri ile koordinasyon sağlanarak projenin yakın, orta ve uzun vadeli hedefleri tespit edilerek bütçe ve yönetim tasarımları yapılacaktır.

Projenin Paydaşları ve İcra Şekli:

İlçede bulunan Milli Eğitim Müdürlüğü, Gençlik ve Spor Müdürlüğü, Spor Kulüpleri, Spor Federasyonları, Sağlık Müdürlüğü ve STK’lar ile işbirliği yapılacaktır. Faaliyetlerin finansman kaynakları arasına bölgesel ve ulusal sanayici ve iş adamlarının da katılmaları teşvik edilecektir.

Projenin Beklenen Önemli Sonuçları:

Başarılı sporcuların yetiştirilebilmesi için sağlıklı işleyen altyapının kurulması, sporun ve sağlıklı yaşam biçiminin doğal şekilde yaygınlaştırılması, kötü alışkanlıklardan koruyan doğru ilgi alanlarının teşviki ile sosyal erozyonun engellenmesi, doğru yönlendirme ile tercih edilmesi istenen spor dallarının kalıcı kılınması vb.  birçok fayda sağlanacaktır.




Çocuk Sağlığı Taramaları Projesi

2014 Yerel Seçimler öncesi hazırlayıp, bazı Başkan Adayları ile paylaştığım projelerim arasındadır.

Projenin Tanımı:

İlçede yer alan Anaokulu ve İlk Öğretim Okullarına devam eden öğrencilerin belirlenen sağlık sorunlarına karşı yılda en az bir kez Belediye öncülüğünde sağlık taramalarının yapılması projesidir.

Projenin Kapsamı:

Anaokulu ve ilköğretim okullarında okuyan öğrenciler için Göz Sağlığı, Kulak Burun Boğaz Sağlığı, Psikolojik Değerlendirme, Kalp Sağlığı ve Ağız ve Diş Sağlığı konularında uzman ekipler hazırlanarak yılda en az bir kez olmak üzere bütün okullarda sağlık taraması yapılacaktır.

Projenin Paydaşları ve İcra Şekli:

İlçede bulunan Milli Eğitim Müdürlüğü ve Sağlık Müdürlüğü ile yapılacak protokoller sonucu projenin takvimi planlanacaktır. Konu ile ilgili resmi kaynaklar öncelikle değerlendirilerek yeterli kalınmadığı veya diğer nedenlerle ihtiyaç oluşması halinde hizmet alımı ile projenin icrası sağlanacaktır.

Projenin Beklenen Önemli Sonuçları:

Geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızın ileride daha zor ve pahalıya mal olacak sağlık sorunlarının önceden tespit edilerek tedbir alınmasına katkı sağlanacaktır. Eğitimcilerin ve ebeveynlerin çocuk sağlığı konularında hassasiyetleri ve bilgi düzeyleri artacaktır. Çocuklara tarama sırasında aktif ve doğrudan sağlık eğitimi de verilmiş olacaktır. Bölgenin temel sağlık sorunlarının tespit edilmesinde ve tedbir alınmasına destek verilecektir. Tarama sırasında çocukların ve ailelerin sosyo-ekonomik durumları da belirlenerek beslenme ve giyinme gibi temel ihtiyaçlar konusunda durum tespiti yapılmış olacaktır.




Işığın Gürültüsünde Boğulmayalım

Siz hiç etrafınızdaki ışık teröründen veya gürültüsünden rahatsız oldunuz mu? Son bir kaç yıldır adeta salgın gibi her yere yayılan kuvvetli led ışıklı tabela teröründen bahsediyorum. Bu konuda çok rahatsızlık hissetmeye başladım ve yazmasam eksik kalırdı.

Eskiden ışıklı tabelalar daha masumdu, plastik yüzeyin ardında yanan floresan ampulleri ile aydınlanır ve görmek isteyenler için “işte buradayım” mesajını efendice iletirdi. Şimdiki  ledli, kayan yazılı tabelalar ise gerçekten terör estiriyor. Cırtlak kırmızı ve yeşil başta olmak üzere çeşitli renklerde yanıp sönüyor, kayar yazı  oluyor, ritimsiz ve ruhsuz tekrarlar yaparak göz ve beyin algımızı alt üst ediyor. Farkında olmasak bile düzensiz, kaba ve yüksek hızlı parlamaları ile beynimizi yoruyor ve stres yüklüyor. Işığın bu kadar hoyrat, ölçüsüz, düzensiz ve saygısız kullanıldığını hatırlamıyorum.

Eskiden olsa, arkanızdan gelen ve yansımalarını gördüğünüz kırmızı ışığın polis veya itfaiye arabası olduğuna, mavi yansımaların ise ambulansa ait olduğuna neredeyse emin olabilirdiniz. Tıpkı, sarı ışığın iş makinası veya çekiciyi, yeşil ışığında cenaze arabasını gösterdiği gibi. Ama şimdi, kırmızılı mavili şiddetle yansıyan ve sokağı işgal eden ışığın kaynağı işgüzar bir çiğ köfteci olabilir! Görmesem yazmazdım! Ya da, tıpkı evimin sokağında bulunan ve akşamları her yeri fosforlu yeşile boyayarak “bakın bana” diye sanal çığlıklar atan, PVC Pencerecinin iğreti tabelası gibi. Her defasında; önce küçük bir algı şoku yaşatıyordu bana, yeşil yansımalarıyla ve bende bir ailenin ocağına ateş mi düştü diye ürperiyordum. Sonra tabelayı fark edince de işyeri sahibine buğz ederek yoluma devam ediyordum.

Artık neredeyse alıştım ama hassasiyetim de gitti sayılır. Gerçek cenaze arabası veya ambulans geliyor olsa kendisini görmeden hassas davranmaz hale geldim. Halbuki, renkleri özellikle seçilmiş bu araçları daha görmeden, ışığını fark edip vatandaşlık görevini yapalım istenmiyor muydu?  Daha traji-komiğini söyleyeyim:  Özel izinle ışıklı uyarı sistemi takılan araçlar bile ancak gerekli hallerde bunları açabilirler. Örneğin bir ambulans hastaya gitmiyor ise veya hastası yok ise tepe lambalarını yakamaz.  Yakarsa, Karayolları Trafik Yönetmeliğinin “Bu hakkı gereksiz yere kullananlar hakkında Karayolları Trafik Kanununa göre işlem yapılmakla birlikte Türk Ceza Kanunu hükümleri de uygulanır.” hükmünce sürücüsü de yanar! Yani anlayacağınız; ambulanslar gereksiz yere ışıklarını açamaz ama düşüncesiz iş yeri sahipleri 24 saat boyunca her türlü ışığı açar, sokağı diskoya çevirir, evlerinde yatanların camlarından ışık saldırıları yapar, ancak yanına kâr kalır! Doğru, hemen hiç bir şey olmaz.

İstanbul’da tabela ve reklamları denetleyen üst kuruluş olarak Büyükşehir Belediyesi, öncelikle boyuna ve konulduğu cepheye, yazılarının büyüklüğüne vs. bakıyor. İBB’nin Reklam Yönetmeliğinde, yetkili olduğu ana arterlerdeki ışığın şiddeti veya ışık kirliliği konularında “Yol kenarlarındaki pano ve tanıtıcı levhalarda, yanıp sönen ışıkların kullanılması, kırmızı, sarı ve yeşil ışıklarla veya bu renkteki ışık yansıtıcı cisimlerle tertiplenmesi yasaktır.” şeklinde bir madde var. Ama, anlaşılan o ki  yeterince etkili veya akşamları denetlenmiyor. İlçe belediyelerinde benzer hassasiyeti aramıyorum bile, yaşadığımız sokaklardan belediye yöneticileri de geçiyor fakat nafile.

Gereğinden fazla ve ölçüsüz kullanılan her şey israf demektir. Enerji kaynaklarımızda sınırsız  olmadığına göre her zaman tasarruflu davranmamız gerekir. Aşırı ışık kullanımı dünyada yaşayan diğer canlılarında hayatını kötü etkiliyor. Kuşların göç yollarından, hayvanların gece davranışlarına kadar her şeyi etkileniyor. Bizler, yaşadığımız çevre ile uyumlu ve saygılı olabildiğimiz ölçüde geleceğe güvenle bakabiliriz.

Konu ışıktan açılmışken, sağlıkla ilgili bir yönüne de dikkat çekmek isterim. Uyuduğumuz zaman, odamızda mutlak karanlığa ihtiyacımız var. Melatonin, beynimiz tarafından uyurken ve karanlıkta salgılanan, sağlığımız üzerinde oldukça etkili bir hormon. Bağışıklık sisteminden, büyümeye kadar  çok önemli düzenlemeleri yönetiyor. Kanserin oluşumu veya önlenmesi ile doğrudan ilgili olduğu tespit edilmiş. Gece çalışanların kansere daha çok yakalanması, doğuştan görme engellilerin hiç denecek kadar kanser olmaması bu hormonla ilgili. Özellikle çocuklarımızın büyümesi ve sağlığı için bu konu çok önemli. TV başında uyumak, ışıklar açıkken uyumak kesinlikle sağlıklı değil. Aydınlığa olduğu gibi,  karanlığa da muhtacız.




Siber Saldırıya Uğramak

ABD, Almanya, Belçika, Kolombiya, Polonya, Kosta Rika, Bulgaristan, Makedonya, Romanya, Rusya, Sırbistan, Kore, İran, İsrail, Hindistan, Tayvan, Filipinler, Ukrayna, Suudi Arabistan ve tabii ki Türkiye. Bu ülkelerden, âcizane web siteme sayısız ziyaretler yapılmış.  Ama meraktan veya iyi niyetten değil, siteyi hack  etmek (ele geçirmek) için!

Kendi halinde yazılar yazıp projelerini paylaşan, ticari ve politik bir mücadele içinde olmayıp, kişi ve kurumlara karşı tehdit sayılabilecek bir faaliyeti de bulunmayan birisine ait web sitesinin ısrarla çökertilmek istenmesi çok tuhaf ve hastalıklı bir durum. Ülkelerin listesinden de görebileceğiniz gibi küresel bir yozlaşmayı da gösteriyor.

Siteyi wordpress platformuna taşıyıp, daha aktif kullanmaya başladıktan sonra, tuhaf kilitlenmeler ve yavaşlıklar yaşamaya başladım. Safiyane bir şekilde, hosting hizmetini aldığım yerle ilgili teknik sorunlar olabileceğini düşünüyordum. Sonrasında güvenlik eklentisini de yükleyip, raporlar almaya başlayınca durum net olarak anlaşıldı: Düzenli olarak saldırı altında kalıyormuşuz!?

Saldıranların yapmaya çalıştığı şey: wordpress site yönetim panelinden erişim sağlayarak siteyi ele geçirmek. Kullanıcı adı olarak en çok denenen isimlerde şunlar: admin, administrator, user, test, sysadmin, support, root, qwerty, aaa, manager, ercanozcelik. Bu isimleri özellikle yazdım ki, site yönetiminde bulunanlar yaygın isim ve şifreleri kullanmaktan kaçınsın diye.   Aynı IP adresinden yüzlerce defa “admin” olarak girmeye çalışmak patolojik bir durum, ama siteyi yavaşlatarak zarar da veriyor. Böyle ısrarlı vatandaşları görünce, 2 denemeden sonra yanlış kullanıcı adı ve şifre girilen IP adreslerini bloke edecek şekilde güvenlik ayarlarını güncelledim. Israrla denemeye devam edip bloke olan IP bilgileri mail raporu olarak bana da geliyor. Günlük ortalama 20 civarında mail geliyordu. Bir kaç gün boyunca 50-55’i bulduğu da oldu. Artık daha az geliyor çok şükür. Bu arada güvenlik eklentisinin üreticisi de rapor başlığı altında “böyle gitmez, tek tek IP adreslerini bloke edeceğine saldırıyı yapan ülkeyi komple bloke edebilirsin ama bunun içinde paralı eklentiyi alman lazım” mealinde reklam içeren mailler de gönderiyor. Ama başarılı çalışmalarından dolayı hoşgörü ile katlanıp idare ediyorum.

Bu yazıyı yazmadan hemen önce tekrar kontrol ederek ülke isimlerini almıştım. Dikkatimi çeken bir başka bilgi de şu oldu: “IP’s who were recently throttled for accessing the site too frequently.” ( Mealen: Siteye son zamanlarda en çok saldıran IP’lerin kimdir, neredendir bilgisi)  bölümü altında yazan ülkenin adı: İsrail. Hamaset edebiyatı yapacak değilim ama kısaca; Rabbim  zalimlere fırsat vermesin, bizlere de şuur ve birlik versin diyorum. İçimizdeki İsrail hayranlarının kulakları çınlasın!

Bilişimle ilgilenen birisi olsam da, tahminlerimin ötesinde bir durumu yaşamış bulunuyorum. Web siteleri; Lamer tipinde özenti saldırılar yapanlardan, profesyonel Hacker ataklarına kadar  24 saat tehdit ve tehlike altında bulunuyor. Kişisel verilerin, şirket bilgilerinin, kamuya özel dataların tamamının çıkar amaçlı veya politik nitelikte saldırılara açık şekilde durması söz konusudur. Hiç bir şey olmasa bile, zombileşmiş site ve sunucular oluşturup, buralardan saldırılarına devam etmek istiyorlar. Bunları önlemek için: Bilgi güvenliği kurallarına titizlikle riayet etmek, site ve eklentilerini güncel tutmak, sağlıklı çalışan güvenlik yazılım ve sistemlerini kurmak gerekir.

Bütün bilişimci dostlarıma siber saldırısız günler dilerim…




Yaşlanmadan, Yaşlanmak Lazım

Bilseydim, keşke, eskiden olsaydı, bir zamanlar, şimdiki aklım olsaydı…  Bunlara benzer pişmanlık ifadelerini özellikle yaşlılarımızda daha sık duyarız. Özetle, bazı gerçeklerin ve ihtiyaçların farkına varıp, neyin gerekli olduğunu anladığımızda, artık sorunları gidermeye imkânımızın, gücümüzün, yetkimizin ve zamanımızın kalmadığı durumları ifade ederiz. Aslında pişmanlığın dışında bir suçluluğun verdiği mahcubiyeti de anlatırız çoğu zaman.

Gençken ve muktedirken, yaşlıların ihtiyaç duyacağı düzenlemeleri önemsemeyen ve kendi çapında çözüme ortak olmayan insanlar, yaşlandığında acı gerçeklerle yüzleşir. Artık o da yaşlı ve mağdur kesime katılıp, sorunlarla baş etmeye çalışır. Gençliğinde merdivenleri ikişer ikişer çıkarken, basamakların yüksekliğini veya kenarlarda tutunacak desteklerin olup olmadığını fark etmez bile. Bazı yetkililer için, merdiven dayanakları veya WC’lerdeki tutunma demirleri sırf kalite kriterleri yerine gelsin diye yapılan fuzuli masraftır meselâ. Yayaların geçmesi için yanan kırmızı ışıkta bekleyen bazı sürücüler için, 5 saniye bile fazla beklemek ölüm gibi gelir. Ne işi var yaşlının sokakta, otursun evinde diye söylenir. Trafik lambalarını yayalar için ne kadar kısa süreli tutarsa kâr sayan yetkililerde, bir gün yaşlanıp yolun ortasındayken yeşili yanan arabalarca taciz edilecektir mutlaka.

Yaşlılarımıza hayatımızda ne kadar yer veriyoruz? Yaşam şartlarını ve günlük rutinlerini belirleyen değişkenler insani boyutlarda mı? Yaşlı dostu bir toplumda mı yaşıyoruz? Bu tür sorulara verilebilecek olumlu cevaplarımız son derece sınırlı. Dünyanın birçok bölgesinde olduğu gibi, Türkiye’de de bireysel çıkarcılığın tavan yaptığı, aile bağlarının zayıfladığı, menfaatlerin ilişki düzeylerini belirlediği bir zamanı yaşıyoruz. Teknik ve maddi imkânlarımız oldukça geliştiği halde, manevi dinamiklerimiz ve kültürel mirasımız erozyona uğradığı için, yaşlılarımız mutsuz ve hayata küskün şekilde ömür tüketiyor. Aile bağları ve ekonomik durumlarına göre nispeten iyi şartlarda yaşayanlar var. Ama büyük bir çoğunluğu ızdırap içinde. Emekli kesimi yaşlılığın dışında ekonomik sıkıntılarla da baş etmeye çalışıyor. Avrupalı akranları gibi seyahat ve tatil imkânlarından uzaklar. Ancak sınırlı bir kesim Hac veya Umre’ ye gidebilmiş durumda.

İçinizdeki beli bükülmüş yaşlılarınız olmasa idi, belalar üzerinize sel gibi dökülürdü” diyen kutlu bir Peygamberimiz (S.A.S.) varken, yoldaki bir yaşlıya “Artık sabunluk olmuş bu, boşuna neden dolaşıyor” diyen birilerini duymak dehşet verici. Sanki hiç yaşlanmayacakmış gibi duyarsız ve saygısız davranan kişilere karşı ortak tavır geliştirebilmeliyiz. Evlerimizde, sokaklarımızda ve diğer ortak kullanım alanlarının tamamında, yaşlıların hayatını kolaylaştıracak şekilde mimari yaklaşımlar sergilemek oldukça gerekli ve önemli. Ancak, çocuklarımızı da yaşlı dostu saygılı ve duyarlı bireyler olarak yetiştirmek zorundayız. Özellikle, yetiştiği evin çatısı altında veya çok yakınında yaşlı bir büyüğü olmayan çocukların duyarsız ve saygısız büyüme ihtimalleri daha yüksek olacaktır.

Çocuklarıyla birlikte aynı ortamlarda, mutlu şekilde yaşayan yaşlılarımız neredeyse şanslı azınlık denecek kadar az sayıda. Bütün ömrünü birlikte geçirdiği hayat arkadaşını kaybedip yalnız kalanlar ise, ayrı bir dram yaşıyor. Özellikle de, hanımı vefat eden yaşlı erkekler bambaşka bir yoksunluk ve yalnızlık duygusunda boğularak hayata tutunmaya çalışıyor. Yaşlı teyzelerimiz yakınlarının yanında idare edebiliyor ama yaşlı bir amca her yere sığamıyor. Kişisel ihtiyaçlarını giderirken bile sıkıntılar yaşıyor. Eşi ile birlikte veya yalnız olarak yaşayan yaşlıların, sosyal kurumlar ve belediyeler tarafından özel ilgi ve alaka ile takip edilmesi ve desteklenmesi gerekir. 65 yaş üzerine ücretsiz seyahat kartı vermek güzel bir uygulama ama yetmez. Sembolik projelerin arkasına sığınmadan,  hayatın gerektirdiği her açıdan yanlarında olduğumuzu göstermemiz ve hissettirmemiz lazım.

Sonuç olarak, bir şeyleri değiştirebilme ve geliştirebilme imkânı bulunan kişilerin, yaşlıları da dikkate alarak çözümler üretmesi ve yaşlı dostu politikalar izlemesi önemli sosyal sorumluluklardan birisidir. Tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de yaşlılık oranlarının yükselmesi ve ortalama ömrün uzaması, yaşlılıkla ilgili ihtiyaçların artmasına ve derinlik kazanmasına neden oluyor. Kolay ve ekonomik çözüm için toplum bilincini yükseltmek, etkili eğitim programları uygulamak ve sorumluluğu topluma yayarak paylaşmak gerekir. Yaşlanmadan önce, yaşlılarımızı anlamaya çalışıp gündemimizde yer almalarını sağlayalım.




Ebeveynler İçin İyi Polis – Kötü Polis Dengesi Üzerine

Biraz tecrübesi olan bütün ana babaların keşfettiği bir davranıştır iyi polis – kötü polis durumu. Çocukların kontrolünü tamamen kaybetmemek için sığınılan bir tarafın olması gerekir. Sığınılan tarafında etkili bir çatışma yöneticisi olması beklenir. Aslında iyi polis – kötü polis bu durumu açıklamaya tam olarak yetmez. Bence kızgın polis – uzlaştırıcı polis demek daha doğru geliyor.

Hemen söyleyeyim, uzlaştırıcı polis rolünü almaktan müthiş keyif alıyorum. Çünkü çocuğumun gözünde hem koruyucu hem de sorun çözücü kahraman imajımı güçlendiriyor. Eşimin tarafında ise evde sulhu sağlayan ve tarafların hakkını yedirmeyen adil yönetici sıfatıyla bonusları toplamış oluyorum. Ama bu iş sanıldığı kadar kolay değil. Bazı önemli kurallara dikkat edilmezse cennet köşesi evinizde azap rüzgârları esmeye başlar. Bu yazıda, eğitim ve deneyimlerime dayanarak, dilim döndüğünce bu kuralların bazılarını ifade etmeye çalışacağım. Okuyup istifade eden ana babaların mutluluğunu da kendi hanemde sayarak sevineceğim.

İletişimin tanımı yapılırken kaynak, mesaj, araç ve alıcı ilişkisinden bahsedilir. İletişimi başlatan kaynak, iletilen içerik mesaj, iletişim şekli araç ve muhatap kişi de alıcı rolündedir. Alıcı ve kaynak rollerinin değişerek devam ettiği iletişime diyalog, tek taraflı iletişime de monolog diyoruz. İletişim ihtiyacı doğuran birçok neden ve sonuç olabilir. İletişimden beklenen önemli sonuçlardan birisi de, muhataplar arasında beklenen davranış değişikliğinin gerçekleşmesidir. Çocuklar ile ana babalar arasında en çok yaşanan sorunların başında, beklenen davranış değişikliklerinin olmaması, eksik veya geç olmasıdır. Anne veya baba ile çocuk arasındaki iletişim bozulduğunda önce diyalog durumu iptal olur, bir süre monolog şeklinde devam eder ve sonunda o da yapılamaz hale gelir. Dışarıdan müdahale için en doğru zaman diyalogun bozulmaya başladığı zamandır. Çünkü en az zarar söz konusudur. Öyleyse ilk kuralımız sorunlara mümkün olduğu kadar erken müdahil olmaktır.

Çocukların zekâsı çoğunlukla ebeveynlerinin tahminlerinin üzerinde bir seviyede ve hızda gelişir. Bu nedenle ana babanın arasındaki güçlü ve zayıf bağlantıları kısa sürede çözerek kendi savunmalarında bu açığı etkili şekilde kullanırlar. Aile içindeki prensiplerin ve diğer düzenleyici kuralların gelenekselleşip herkesin kabul edip uyguladığı bir saygınlığa ulaşması çok önemlidir. Yani aslında ailenin kurumsallaşmasını sağlamalıyız. Kurumsallaşma sürecini tamamlayamayan şirketler rüzgârın önündeki yapraklar gibi belirsiz ve düzensiz hareketlerde bulunduğu için sürekli sorunlarla boğuşur. Temel değerleri oturmamış ailelerde de, her durum için farklı çözüm ve yolların tercih edilmesi çocuklara belirsizliğin getirdiği güvensizlik ve zor durumlarda faydalanılacak açıkların zorlanması sonucunu doğurur. Anne ve babalar öncelikle ailenin anayasasını ve yasalarını tayin ederek kendi aralarında mutabık kalmalıdır. Birlikte verilen kararlara sadakat gösterilmesi ve ailenin diğer bireylerine de bu kararların öğretilip gerektiğinde hatırlatılması ortak görevleridir. Örneğin, çocuklara verilecek haftalık harçlık miktarı belirlenmiş ise buna herkesin uyması sağlanmalıdır. Harçlığını savurganlıkla bitiren çocuğun annesinin zaafını kullanarak sürekli fazladan para çekmesi doğru değildir. Eğer miktar yeterli gelmiyorsa bunu tartışıp imkanlar dahilinde yeniden düzenlemeyi de birlikte yapmaları gerekir. Çocuğun etkili tacizlerine karşı bir süre de olsa dayanabilen anne sayesinde kuralların yerleşmesi sağlanır.

Hemen her türlü stres kaynağı ile çevrili bir hayatı yaşıyoruz. Bazen dış nedenlerin yıpratıcı etkileri yüzünden ailemizdeki ilişkilerimizde bozulabiliyor. Çocukların olağan sayılabilecek davranışlarına karşı bile tahammülün kalmadığı zamanlarda, sakin kalan ebeveyn hangisi ise olaya etkili şekilde müdahil olmalıdır. Tamamen bir tarafa yüklenmek yerine sakinleştirici ve bir süreliğine de olsa tartışmayı öteleyici rol almalıdır. Bunu yaparken hayat arkadaşı olan eşinin saygınlığını zedelemeden, çocuğunun kimliğini ezmeden ve sınırlarını aşmasına fırsat vermeden yapmalıdır. Kendisine göre doğru bir yargıya varmış olsa bile, asla sıcak müdahaleye girip haksız tarafa yüklenmemelidir. Özellikle de haksız gördüğü taraf kendi eşi ise. Öfkeli anlarda fark edilemeyen yönleri ve eksik bilgileri daha sonra iletmek hem yapıcı hem de minimum hasarla çözüme ulaştırıcı olacaktır.

Çocukların psikolojik tatmini ve öz değerlerinin gelişmesi için birey olarak dikkate alındıklarını hissetmeleri ve haklı taleplerinde açıkça desteklendiklerini de görmeye ihtiyaçları vardır. Anne babadan birisine karşı mağduriyet veya isteklerinden mahrumiyet tavırlarına maruz kalmış çocuk için, diğer ebeveynin bazen açıkça ve biraz abartılı şekilde destek vermesi şık ve güzel olur. Ama dikkatli yapılmak kaydıyla. Destek davranışlarına başlamadan önce eşine durumu fark ettirecek bir işaretle bilgi verilip onay alınması gereklidir. Bu bir göz kırpma bile olabilir. Destek davranışı ve sözleri çocuğu rahatlatacak şekilde açık ama eşinin saygınlığını koruyacak şekilde seviyeli olmalıdır. Birisini överken başkasını batırmak veya kırmak yapıcı değil yıkıcı olur. Sonuçta çocuk tarafında haklı ve gerekli bir desteklenmenin verdiği huzur ve keyfin görülmesi yeterlidir. Fazlasına gerek yoktur.

Böyle bir konuda okuyucuları yanlış yönlendirmiş olmamak için, bizzat yaşadıklarımdan yola çıkarak paylaşımda bulunmaya çalıştım. Yazıyı uzatmamak adına burada kapatıyorum. Daha sonra da kısmet olursa yazmak isterim. Faydalı olması dileğiyle…