Seçim Hezimetinden Kim Sorumlu?

      31 Mart yerel seçimleri CHP ve Yeniden Refah Partisi için görkemli bir zafer, AK Partinin başını çektiği Cumhur ittifakı için bağıra bağıra gelen bir hezimet tablosu çizmiştir. DEM Parti ise Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde rakiplerinin anlaşmazlığından da sıyrılarak yaygın hakimiyet kurmayı başarmıştır.

      Sayın CB Recep Tayyip Erdoğan’ın, ustalık ve anayasal jübile döneminde, CHP karşısında böylesine ağır bir yenilgiye maruz kalması elbette hoş bir durum değil. Şimdilerde, iktidar yanlısı herkes bu hezimete bir kılıf bulmaya, ısrarla Sayın Erdoğan’a dokunmadan günah keçilerini linç meydanlarına sürmeye çalışıyor.

      Artık, Allah için hakkı ve doğruları söylemek şart olmuştur! Bu hezimetin birinci derecede sorumlusu, baş aktörü ve tetikleyicisi, bizzat Sayın Erdoğan’dır! Türkiye’nin iyiliği için, Sayın Erdoğan çok iyi ama etrafındakiler kötü ve beceriksiz söylemlerinden artık sıyrılmak gerekir!

Sayın CB, bağıra bağıra gelen ve tüm uyarılara rağmen önlenmeyen bu seçim hezimetinin baş sorumlusudur! Çünkü:

  • Şahsi söz ve vaatlerinin güvenirliği son derece azaldı! Son yıllarda halka verdiği sözlerin büyük bir kısmı hiç yapılmadı veya oldukça eksik ve sıkıntılı gerçekleşerek hüsrana döndü! Süresiz nafakadan, başıboş köpeklerin toplanmasına, memur emeklilerinin maaş zamlarına, Bağ-Kur prim eşitlemesine, 2019’da işten atılan belediye personelinin işe iadesine, toplumsal beklentilerden, ehliyet affına kadar çok sayıda verdiği sözler ya hiç tutulmadı veya sorunları artarak devam etti. Mesela, 2018 yılında ilk 100 gün içinde çözme sözü verdiği süresiz nafaka belası için, aradan geçen yaklaşık 6 yıla rağmen hiçbir düzenleme yaptırmadı! Bizzat atadığı Bakanların bu konuda çelişen açıklamalarına da sessiz kaldı.
  • AK Partiyi ve Meclisi, feminist ideolojinin temsilcilerine adeta teslim etti! Aile, erkek ve din düşmanı yasaların peşpeşe çıkmasına, imzasını nihayet çektiği İstanbul Sözleşmesinin zehirli atıklarının 6284, TMK ve TCK yasalarında kalmasına, toplumsal cinsiyet eşitliğinin müfredatı işgal etmesine seyirci kaldı ve destekledi. Feministlerin, “Ak Parti en büyük kadın hareketidir” ve “kadın örgütleri devlet aygıtından daha güçlüdür” gibi hezeyanlarına karşı çıkmadı, tam tersine doğrulayan tavırlarda bulundu.
  • Aile Bakanı olarak bekar ve çocuksuz, feminist bir STK yöneticisi ve aile parçalama uzmanlık dalları da bulunan avukat mesleğinden bir hanımı, uzun süre Aile Bakanı olarak bütün tepkilere rağmen atadı. Aile bakanlığının feministlerin resmi örgütü gibi yapılanmasına izin verdi. Bakanlık teşkilatında erkekler ile ilgili daire başkanlığı düzeyinde bir birim bile kurdurmadı!
  • Milletin başına bela olan feminist aile düşmanı yasaların ve 5199 sayılı başıboş köpek terörüne yol açan yasanın, hem hazırlayıcısı hem de yılmaz savunucusu bir hanımın, bütün protestolara rağmen tekrar vekil yapılmasını ve Mecliste en üst görevlere getirilmesini sağladı. Hakeza, başıboş köpek olmaz diyen kişi ve kurumlara hakaret ve iftiralar ile suçlayarak engelleyen bir hanımı da yine ısrarla Vekil olarak görevlendirdi.
  • 2004 yılında Başbakan iken yasalaştırdığı ve gerekçesinde sahte Unesco Bildirgesine atıf yapıldığının fark edilmediği 5199 sayılı kanunun çarpık uygulamaları yüzünden, feci şekilde vefat eden yüzlerce insanımıza, binlerce trafik kazasına, her yıl 250 bin civarında kuduz şüpheli saldırıya rağmen; gereken düzeltmeleri yaptırmadı! Bir avuç feminist ve köpek istismarcısı çığırtkanın, başıboşluktan doğan büyük rant lobisinin etkisinde kalarak; 5199’un 2021 güncellemesinde daha da sorunlu hale getirilmesine izin verdi. Yaşanan trajedilerden sonra defaatle belediyelere başıboş köpekleri toplama talimatı vermesine rağmen, bir türlü uygulatamayarak makamında zafiyet izlenimi verdi!
  • Katil İsrail ordusunun yaptığı katliam ve açlıktan ölüme götüren izolasyonu gidermek için, sıradan vatandaşlar gibi kınamaktan öteye giden bir eylemde bulunmadı! Halkın kendi çapında yaptığı boykotlara resmi kurumları da katarak destek vermedi! Devlet kurumlarının, halkın tersine siyonist destekçilerine sponsorluk ve tedarik gibi ilişkilerine engel olmadı. Ticaretin ve lojistiğin kesilmesi çağrılarına “ama onlar özel şirketler” benzeri inandırıcı gelmeyen, ABD gibi ülkelerin yaptırımlarına benzemeyen söylemlerde bulundu. Askeri tedbirlerden önce yapılacak çok sayıda resmi adımları atmadı! Ümmetin nezdinde zayıf, etkisiz ve hatta siyonizm ile işbirlikçi gibi algılanan bir profil çizdi. Hristiyan çoğunluklu Güney Afrika kadar inisiyatif kullanmadı! Refah kapısının yardıma açılmasını sağlayamadı!
  • Ayasofya Camisini ibadete açarak Milletimize kazandırdığı büyük sevince sonradan ağır bir gölge düşürdü! Caminin üst katını kilise formatında müze olarak ziyarete açtırdı. Sapık FETÖ grubunun dinler arası diyalog safsatalarına benzer görüntülerin oluşmasına izin verdi.
  • Mağdurların 24 yıllık EYT mücadelesi sonunda, geriye yönelik hakların yasal gaspını kaldıran düzenlemeyi 2023 yılında nihayet çıkardı. Ama 99 öncesi kısmi emeklilik ve 5000 prim gün haklarını yasaya ekletmedi. İtirazları dikkate almadı. Bizzat atadığı Çalışma Bakanı ve Grup Başkan Vekillerinin, halkı yanlış yönlendirerek ayrıca ağır borç altına sokmasına engel olmadı.
  • EYT düzenlemesi yapılınca; haklı talepleri ve mağduriyetleri olan Çırak ve Stajyerler, Bağ-Kur tescil sorunluları vb. için Çalışma Bakanının rahatsız edici, alaycı beyanlarda bulunmasına izin verdi. 9 Eylül 1999 sonrası işe başlayanların felaket piyangosu çekmiş gibi, 17-20 yıl eklenen emeklilik yaşı sorununa makul kademe düzenlemesi getirtmedi. SGK’nın keyfi olarak kadınlar arasında doğum borçlanması, erkekler arasında memur ve astsubaylar için askerlik ve sivil eğitim borçlanması gibi garabetler çıkarmasına önlem aldırmadı.
  • Seçimlerden hemen önce EYT düzenlemesinden pişmanlığını beyan ederek, EYT ilintili diğer mağdurlara tamamen dışlanmış ve gelecekte çözümsüz kalacakmış gibi ağır üzüntü yaşattı. Mitinglerde mağdur grupları azarladı, tartaklanmalarına yol açtı.
  • Vergi affı yapılan holdingleri, altın madencilerini, fahiş tutarlı ve pandemi yasaklarında dahi garanti ödemeli yap-işletleri, kur korumalı mevduatlardan hazineyi sömüren faizcileri, kar patlamaları yaşayan banka gibi sermaye odaklarını görmezden gelerek; maaşları zaten sadakaya düşürülmüş emeklileri en büyük bütçe sorunu gibi gösterdi!
  • Cumhuriyet tarihinde ilk defa kanuna karşı hile yapılarak, seyyanen zam aldatmacası ile memur emeklilerinden maaş zamlarının kaçırılmasını, emekli memurların sefalete terk edilmesini sağladı!
  • 2008 yılında yasalaştırdığı 5510 sayılı düzenleme ile emekli aylık bağlama oranlarının anormal şekilde düşürülmesine yol açtı ve daha sonra bu haksızlığı düzeltmek yerine, küçük seyyanen zam ilaveleri ile bu zulmü gizlemeye çalıştı.
  • Meclisteki sayısal baskınlığını kullanarak, yasamanın toplumsal beklentileri gündeme almasını önledi. Muhalefetin ve kendi cephesinde olan Yeniden Refah Partisinin kanun tekliflerini genel kurulda görüştürmedi! Grubu ve ortağı MHP ile meclisin her fırsatta tatil yaparak fiilen işlevsiz kalmasını sağladı.
  • 2023 yılı sonunda kendini mağdur hisseden bütün halk kesimlerinin gönlünün en geç yılbaşında alınacağı teminatını açıkça verdiği halde fiilen mecliste ve kabinesinde bir şey yaptırmadı!
  • Yargı sisteminde birbiriyle çelişen veya keyfi kararlarla oluşan hukuksuzluğa karşı meşru kontrol ve iyileştirme sistemlerini kurdurmadı.
  • CB Politika Kurullarının sadece birilerine koltuk ve maaş vermekten ibaret, adeta işlevsiz taltif makamlarına dönüşmesine izin verdi. Bakanlıkların icraat ve planlamayı keyfi şekilde üstlenmesine, kaynak kullanımında sürekli hata ve israf yapmalarına yol açtı.
  • Bizzat kendisinin ifade ettiği, kadrolu memurlarda aile birliği, mülakatsız atama vb. sözlerin kendi Bakanları tarafından boşa çıkarılmasına izin verdi. Sözlerinin takipçisi ve garantörü olamadı.
  • AFAD’ın İçişleri Bakanlığına bağlanarak zayıf kalması, Çevre ve Şehirciliğin aynı çatı altına alınarak çevre katliamına yol verilmesi, Tarım ve Orman Bakanlığının da benzer şekilde ormanların aleyhine kurgulanması gibi sistematik ve hiyerarşik yanlışlara imza attı.

 

       Buraya kadarki kısımları okuyanların, “Ercan bey bu konu da vardı, neden yazmadın?” diyebileceği kadar çok ve çeşitli yanlışlara imza attı Sayın Erdoğan. Seçimlerden hemen önce meclisi yine bir ay tatile çıkarması, toplumsal beklentileri yok sayması, staj ve çıraklık mağdurlarını Konya mitinginde azarlayıp gözaltına alınmalarına yol açması, emeklilikte adalet isteyenlere de benzer sert tedbirler aldırması, emeklileri ve özellikle EYT’li yeni emeklileri diğer talep sahiplerine karşı mazeret ve suçlu gibi sunması, EYT’den pişmanlığını ifade etmesi, halkın gönlünden ve umudundan kopuşuna yol açan son eylemleri oldu.

      Sayın Erdoğan’ın, halkın sorunlarına kişisel ilgisizliği ve haklı talepleri sürekli öteleme politikası yetmezmiş gibi, çevresine kümelenen danışman, gazeteci, yorumcu, sosyal medya ünlüsü vb. çok sayıda kişinin; hem halkın mağdur kesimlerine hem de Yeniden Refah Partisi gibi bağımsız politika üretmeye çalışan rakiplerine olan seviyesiz ve ağır saldırıları, yaşanan kopuşu daha da derinleştirdi. 31 Mart seçim hezimeti Cumhur İttifakı açısından davul çala çala geldi!

    Diyebilirsiniz ki, sadece Sayın Erdoğan nasıl sorumlu olabilir? Bütün yanlışları ona yazamazsın, çevresindekilerin hiç mi suçu yok? Elbette var ama, hepsini atayan, her konuda talimat veren, yasama ve yürütme gücünü şahsında mündemiç eden bizzat kendisidir! Milletvekili adayları halkın ve teşkilatın talebine göre seçilseydi Vedat Bilgin, Özlem Zengin, Derya Yanık, Müşerref Tuba Durgut vb. isimlerin şansı olur muydu? 31 Mart seçim kampanyasında bile bu vekilleri destek için sahaya sürebildi mi? Kısacası Vekil tercihleri de genelde şahsının ve çevresinindi.

       Bakanların, CB kabinesinde üst düzey bürokrattan ibaret olduğunu, her sözlerine başladıklarında Sayın Erdoğan’ı referans alarak konuştuklarını biliyoruz. CB Politika Kurullarının işlevsiz ölü doğduğunu da yaşayarak gördük.

      Meclisteki sayısal çoğunlukları ile Ak Parti ve MHP, sürekli tek kale maç formatında CB gündemine endeksli yasama faaliyeti gösterdi. Meclis Başkanı seçildikten sonra Sayın Numan Kurtulmuş’un nazik davet ve temsil etkinlikleri dışında, Milletin derdine derman olacak bir söylemi, bir çıkışı, bir eylemi, hükumete rağmen hayırlı bir girişimi oldu mu Allah aşkına?

Yazıyı daha fazla uzatmamak için burada kesiyorum. Pekala, halkın ve partilerin iyiliği için bundan sonra neler yapılabilir?

  • Sayın Erdoğan, daha önceki seçimlerin aksine bu sefer halkın mesajını gerçekten aldığını, en kısa zaman içinde toplumsal beklentileri mecliste gündeme sokarak ve hayata geçirerek ispatlayabilir ve halkın güvenini tekrar kazanabilir! Böylece neredeyse kesinleşen, yapılacak bir erken seçim veya 2028 hezimetinden korunabilir.
  • CHP Yönetimi ve belediyeleri, kendilerine altın tepside sunulan bu fırsatı en kaliteli hizmet ve halkın değerleriyle barışık bir yol haritasıyla koruyup geliştirebilir, kalıcı bir başarıya dönüştürebilirler.
  • Yeniden Refah Partisi, bu seçimde kırdığı cam tavan eşiği ve seçim barajlarını geçebilme gücüyle, vaat ettiği “ahlaklı belediyecilik” uygulamalarını; başıboş köpek çözümü, rüşvetsiz hizmet, ehliyet ve liyakatli yönetim kadroları eşliğinde gösterebilir, 2028 seçimlerine iddialı ve ispatlı icraatları ile çok güçlü şekilde katılabilir.
  • DEM Parti, bölge halkının kendisine tekrar açtığı belediye kredilerinin, terör örgütüyle kirlenmesine fırsat vermeden, hizmet odaklı çalışabilir ve kayyum atanmasına gerek duyulmadan huzura ve barışa destek verebilir.

 

        Her şeye rağmen, 31 Mart yerel seçim sonuçlarının Milletimize hayırlara vesile olmasını diliyor ve Milletimizin bu badirelerden sorunlarını çözmüş olarak çıkması için Yüce Rabbimize niyaz ediyorum.




Sizce Hangi Sözleşme Daha Zararlı?

Eğitim ve Aile yapımıza zararı tartışılmaz olan bu 3 anlaşma hakkında, vatandaşlarımızın görüşünü merak ederek, sizce hangisi daha zararlıdır şeklinde bir twitter anketi düzenledim. 309 kişinin oylaması ile çıkan tablo, önemli bir ibret ve derin bir oyunun vesikası oldu. Bu anketten yola çıkarak düşünce ve tespitlerimi paylaşmak istiyorum.

Milletin eğitimini ABD’nin kontrol ve tekeline sokan, yani nesiller boyu yerinde saymamıza, ilim ve irfanda geride kalmamıza, sürekli yapbozlarla nesilleri heba etmemize neden olan ve resmen ABD mandasına girişimizin delili olan anlaşma, Fulbright Anlaşmasıdır. Kaldı ki bu anlaşmanın uygulanmasını denetlemek için kurulan komisyonun adı da “Birleşik Devletler Eğitim Komisyonu“dur. İnanmayan veya henüz duymayanlar TBMM’nin resmi adresinden((https://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/KANUNLAR_KARARLAR/kanuntbmmc032/kanuntbmmc032/kanuntbmmc03205596.pdf)) bakarak görebilirler. Neslimizi eğitim alanında kurutmaya hedeflenen bu müstemleke anlaşması, 1946 yılında CHP ve İsmet İNÖNÜ Hükumeti tarafından imzalanmıştır.

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği fitnesini ilk defa ortaya atan ve geleneksel kadın-erkek rollerine, yani aslında din ve kadim geleneklere dünya çapında savaş açan sözleşme, Birleşmiş Milletler CEDAW Sözleşmesidir((https://www.tbmm.gov.tr/komisyon/kefe/docs/cedaw.pdf)). Bütün şeytani emellerinin önüne de kadınları koyarak, güya onları koruma adına yuvalarından koparmak ve annelikten uzaklaştırmak amacıyla tasarlanmıştır. Sonrasında yapılan ek sözleşmelerle kendi komiser grubu olan GREVIO komisyonunu “Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi” adıyla her ülkede kurdurarak, feminist ve hatta terör sempatizanı kadın gruplarının bu alanda cirit atmasını, LGBTQ+ sapkınlıklarının yayılmasını sağlamıştır. Mesela, İstanbul’da 1993 yılında kurulan “Kadının İnsan Hakları – Yeni Çözümler Derneği“, birçok feminist ve LGBTQ+ oluşumlarına üye olarak faaliyet gösteriyor. Bahsettiğim gruplar ile birlikte düzenli olarak CEDAW Komitesini etkilemek için “CEDAW Türkiye Gölge Raporları“ hazırlayarak Türkiye adına alternatif bilgilendirme, şikayet, karalama ve karar vericileri etkileme faaliyeti gösteriyor. Bu aile yıkım sözleşmesi de maalesef alnı secdeli dindar liderlerimizden Turgut ÖZAL tarafından 1985 yılında imzalandı ve işletildi.

Aile yapımızı parçalama projesinin, Avrupa Birliğinde tasarlanan son halkası da İstanbul Sözleşmesi olmuştur((https://rm.coe.int/1680462545)). Bu sözleşmenin içerdiği maddelere uygun ifadelerden birisi olan “farklı aile formlarının toplumlara öğretilmesi” yani eşcinsel ve benzer sapkın evliliklerin tanınması anlamına gelen cümlelerin yer aldığı AB Bildirgesine, 2010 yılında imza atmayan zamanın Aile Bakanı Sayın Selma Aliye KAVAF, büyük bir kumpas ve planlı medyatik saldırılar neticesinde görevden alınmıştır. Yerine gelen Sayın Fatma ŞAHİN ise kısa sürede bu sözleşmenin, hem de İstanbul’da imzalanmasını sağlayarak, büyük bir başarı (!) göstermiştir. Sonrasında çıkarılan 6284 sayılı yasa ve uygulamalarının aileleri nasıl dağıttığını, boşanma ve nafaka kaynaklı kadın cinayetlerinin nasıl patlama yaptığını, hep birlikte dehşetle izliyoruz. Bu şeytani İstanbul Sözleşmesini de, halkın büyük bir teveccühle iktidara getirdiği Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’a 2011 yılında imzalattılar. Yani, bizi bize vurduruyorlar.

Şu 3 sözleşme içinde, aslında en zararlıları olan Fulbright ve CEDAW yerine, İstanbul Sözleşmesinin ankette oy patlaması yapmasının bir başka şeytani hedefi de, halkın en son ve en çok sevdiği liderinden soğutulması ve çaresiz bırakılmasıdır. Böylece hem geçmiş günahların üstü örtülecek, hem de şimdiki liderin aşırı yıpratılarak icraat yapamaz hale gelmesi sağlanacaktır. Sayın Cumhurbaşkanı bu tuzağı fark etse bile, aşırı velvele, yerli-yabancı feminist akımların medya destekli baskı ve yönlendirmeleri, sapkın ve anarşist güçlerin şerlerinden çekinerek, sözleşmelerden çıkması önleniyor. Bu hain odaklar en mahrem yere kadar ulaşarak, Sayın Emine ERDOĞAN’ın demeçlerini bile istedikleri şekilde yönlendirebilecek sinsiliğe ve etki gücüne sahiptir. “Sevgili aileler, lütfen çocuklarımızı engel, cinsiyet, ırk gibi farklılıklara karşı nötr yetiştirelim.” demecindeki NÖTR kelimesi sapkınlıkları normalleştirme ve kabullenme amacına hizmet etmektedir. 18 yaş altı genç evliliklerini de batılıların jargonuyla “Çocuk yaşta zorla evlilik hiçbir surette kabul edilemez ve en büyük şiddettir, insan hakları ihlalidir, suçtur. Daha çok kızlarımız erken evliliğin mağduru olmaktadırlar. Bu, kadın haklarının dahi hiçe sayılması anlamına gelir.” şeklinde ifade etmesi, dinle ve diyanetle, toplumun gerçekleriyle çelişmektedir. 18 yaş altı gençler 13 yaşından itibaren flört edebilir, 15 den sonra rıza ile cinsel ilişkiye girebilir. Karşı çıkan olursa İstanbul Sözleşmesine ve yasalarımıza göre o bir “KADIN” dır. Ama zina yapmak yerine, helalinden ve her tarafın rızası ile evlenmeye kalkarsa birden bire “ÇOCUK” olur. Evlendirenler veya evlenen gençler tecavüzcü olarak damgalanıp hapse atılır. Gerçek sapık ve tecavüzcülerin arasında tutulur. Tıpkı halen hapiste olan 8.000 civarındaki genç evli, başka da bir suçu olmayan kardeşlerimiz gibi. Bu gençlerin dışarıda sahipsiz kalan eş ve çocuklarını kimse sormaz. Twitter mesajlarından, hapse atılan kocalarının bırakılmasını isteyen onlarca mağdur genç kadının şikayet videolarını izleyebilirsiniz.

Bu kirli oyunun bir an önce boşa çıkarılması, halkın ve ümmetin ümitlerini bağladığı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ın bu şeytani halkadan koparılması gerekir. Bütün bunları görüp bildiği halde müdahale etmeyen ve hakkı söylemeyen, yetkili veya ilgili kişilerin tamamı, ya gerçek birer haindir veya ehliyetsiz ve liyakatsiz, beceriksiz birer gafildir. Yüce Mevla’m her şekilde bunlardan kurtarsın ve liderlerimize hakkı eğip bükmeden konuşan, hayra çağıran, şerden uzaklaştıran gerçek vatansever, hakiki dindar, ehil ve liyakatli yardımcılar göndersin.