Gereksiz Gözlüklerden Kurtulmamız Lazım!

Biz Müslümanlar, aynı anda bir sürü gözlük takmaya çalışıyoruz!

Taktığımız her bir gözlük hayatımızdan bazı renkleri, ışıkları, duyguları alıp götürüyor. Bakış açımızı daraltıyor, gözlerimizdeki perde sayısını arttırarak, gözden – gönüle doğrudan bağlantıyı da engelliyor.

Halbuki, sadece İslam gözlüğü her ihtiyacımıza kafidir, Allah’ın izniyle. Bizi her türlü zararlı ışıklardan ve gereksiz görüntülerden korur.  Renklerin en güzel derinliğini de gösterir.

Hayata İslam gözlüğüyle bakmaya başladığımızda; sevginin ve merhametin, iyiliğin ve cömertliğin, şuurun ve ferasetin huzurlu bahçelerinde gezinebiliriz.  Ruhumuza, dünyada cenneti yaşatabiliriz.

Sadece İslam gözlüğü her şeye yeter! Sakın ola, önce insan gözlüğü lazım demeyin! Haşa, Rabbimize eksiklik izafe etmiş olursunuz. Çünkü O, “Kim bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir can kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur” (Maide 32) buyurarak, insana verilen değeri en üst noktaya çıkarmış zaten! İnsan demiş Rabbimiz, Müslümanlar diye sınırlamamış!

Sevgili Peygamberimizde (s.a.s.) “İnsanların hayırlısı, insanlara faydalı olandır” diyerek bize en güzel rehberliği yapmıştır. İnsanların hayırlısı demiştir, Müslümanların değil!

Ama bize ne olmuşsa artık, İslam gözlüğüyle yetinmemişiz. Küçük nüansları devleştirip, mezhep kaleleri kurmuşuz. Ayrı bir gözlük olmuş burnumuzun üstünde!

Hepimiz Hz. Adem’in  (a.s.) ve Hz. Havva’nın çocukları olduğumuzu unutup, kavmiyetçilik hastalığına yakalanmışız. Farklı dil ve renklerin zenginliğinden korkmuşuz.  Tek rengi gösteren ayrı bir gözlük takmışız!

Kavmiyetçilikte yetmemiş, neredeyse köylere kadar uzanan mikro milliyetçilik, hemşehricilik illetine tutulmuşuz! Bu hastalık yüzünden ne ehliyet bırakmışız, ne de liyakat! Sırf bizim memleketli olsun, bizim akrabalar olsun diye, her yeri işgal etmişiz haklı haksız demeden! Memlekete duyarlı gözlüklerimiz olmuş.

Partileri dinin yerine geçirmişiz (haşa!). İnsanların partisine göre toptan hükümler vermiş, önce infaz edip, sonra açıklama istemeye alışmışız. Siyasetin arka bahçeleri sendikalarda bu çarpıklıktan nasibini almış. “Yolun yolumuzdur” demişiz insanlara, nereye gideceğini bilmeden, nereye götüreceğini düşünmeden! Körleştiren gözlükleri dava diyerek takmışız.

Sözüm ona, Allah’ın rızasını kazanmak için kurduğumuz tarikat ve cemaatlerde gözümüzü karartan mercekler olmuş. Ticari şirketler gibi çıkar amaçlı, rakiplerini yok etmeye hevesli, yönetime şehvetli odakların gönüllü esirleri olmuşuz.

Bunca gözlük yetmezmiş gibi, birde meslek taassubuna bürünmüşüz. İnsanları olduğu gibi değil, mesleğine ve makamına göre ayıran gözlükleri icat etmişiz.

Kör olmuşuz dostlar!

Say say bitmiyor, üst üste taktığımız bu tuhaf gözlükler! Her birisi ufkumuzu daraltıyor, kalbimizi karartıyor, aramıza derin uçurumlar kazıyor. Bizi kendimizden ve değerlerimizden uzaklaştırıyor.

Rabbim  bütün Müslümanlara gereksiz gözlüklerden kurtulmayı ve İslamın pırıl pırıl gösteren mükemmel gözlüğünün tadına ve farkına varmayı nasip eylesin.

Amin…

 

 

Görsel Kaynağı:
http://hasznaltmobil.info/mmp/w/walls-and-bridges-album-cover/




Irkçılık, Menfi Milliyetçilik ve Haksız Hemşericilik Üzerine

Yeryüzünde gelmiş geçmiş kavimlerin içinde en koyu ırkçılık ve ayrımcılık yapanlar Yahudilerdir. Yahudilik onlara göre bir dinden ziyade bir ırkı ve soyu temsil eder. Haşa, Hz Havva ile Mel’un Şeytan’ın birleşmesinden dünyaya geldiğini savundukları Kabil’i gerçek ataları kabul ederler. Kabil’in babası kabul ettikleri Şeytanı Yahudiler bizim inandığımız gibi kötü görmeyip, Nur’u Ziya ismiyle tanımlayıp üstün yaradılışlı, ilim sahibi bir melek olarak bildiklerinden, ateşten yaratılmış olan kendilerini, topraktan yaratılan Hz Adem’den ve neslinden daha üstün bir seviyede görürler. Onlara göre sadece Yahudiler insandır. Hz. Adem’in soyundan gelenler ise onlara hizmet için yaratılmış olan hayvandan bir derece yukarıdaki hizmetçiler sayılan “Goim”lerdir. İşte yeryüzündeki savaşların, katliamların, fitnelerin en büyük kaynağı bu sapkın inançtakiler ile onların Masonlar gibi özel örgütlenmiş uşaklarıdır.

Yahudiler için Goimlerin canlarının ve mallarının hiçbir değeri olmadığından, her şey onların hakkı sayıldığından, fırsat bulduklarında Filistin’deki katliamlar ve işgaller gibi açıktan alçakça saldırarak, normal zamanlarda da bulundukları ülkelerde ticareti ve parayı ele geçirip, gizli yöntemlerle servet toplayıp kendi amaçları için kullanarak gücü elde tutmaya çalışırlar. Aslında onlar Şeytana ve Paraya taparlar. Allah’u Teala bütün insanlığı onların şerlerinden korusun. Bu konuyu en başta yazmamın temel nedeni tarih boyunca milliyetçilik ve bölücülük akımlarının arkasında onların veya uşaklarının yer alması, insanları birbirine düşürerek fırsatçılık yapmalarıdır. Dünya tarihine yön veren bütün akımların ve ülkelerin içinde aktif şekilde bulunmuşlardır. Yönetemediklerinde ise Büyük Osmanlı Hakanı Sultan Abdülhamit’e yaptıkları gibi isyanla ve gizli tertiplerle yok etmişlerdir.

En son gelen ve diğerlerinin aksine bizzat Allah’ın korumasıyla orijinal kalan Kutsal Kitabımız Kur’anı Kerim ile birlikte İslam dini ve onun Peygamberi Hz. Muhammed (S.A.S) Efendimiz bütün Mü’minlerin kardeş olduğunu ilan ederek sorunların kökünden çözülmesini sağlamıştır. En güzel çözüm budur. Rengi, dili, ırkı, cinsi ne olursa olsun bütün Mü’minler kardeşlik hukukuna göre muamele görmelidir. Yani canları ve malları dokunulmaz ve saygınlıkla korunması gerekir. Elbette kişiler mensubu oldukları aileleri gibi olan kavimlerini sevmeli ve güzel hasletleriyle övünmelidir. Bu sevme ve övünmenin de doğal olarak bir sınırı olmalıdır. Diğer kavimlere üstünlük iddiasının sırf mensubiyetten kaynaklandığı ve kan milliyetçiliğinin yapıldığı nokta Allah’ın ve Resulünün lanetlediği noktadır. İnsanlar ancak amelleri ve takvaları ölçüsünce üstün olabilirler. İslam dinine neredeyse 1000 yıldır bayraktarlık etmiş Türk kavmine mensup olmak dinsizce yaşayan birisine fayda etmeyeceği gibi, İslam düşmanı bir kavim olan Yahudilikten dönüp hakkıyla İslam’a yönelen birisi de hor görülüp dışlanmayacak, kardeş bilinecektir.  Mahşer gününde de ameline göre Allah’ın mükafatına nail olacaktır İnşallah.

Kendi adıma söylemek gerekirse, dünyanın sorunlu ve inançsız kavimleri ve ülkeleri içinde değil de, Türkiye‘de Müslüman bir ailede  dünyaya gelip yaşamayı nasip eden Allah’a çok şükrediyorum. Selahattin-i Eyyubi gibi İslam kahramanlarının torunu olmaktan, İslam’a çok büyük hizmetleri olup bizatihi Peygamber övgüsüne mazhar olan Türk kavminin içinde yaşamaktan mutluluk ve onur duyuyorum. 6 Yüzyıl kadar süren Osmanlı İmparatorluğu ve öncesindeki Selçuklular ve diğer Beyliklerle beraber Anadolu‘yu  vatan bilip kardeşçe birlikte yaşadık. Türk’üyle, Kürd’üyle, Arab’ıyla, Acem’iyle, Çerkez’iyle kısaca İslam ailesinin her üyesiyle  kader birliği yapıp İslam Ümmeti olmanın genişliğini ve rahatlığını, özgürlüğünü ve hoşgörüsünü tadarak geldik. Şimdi ise zoraki söylenen veya dağa taşa yazılan “Ne mutlu Türküm diyene”, “Bir Türk Dünyaya bedeldir”, “Varlığım Türk varlığına armağan olsun.” gibi ifadeler bize ait olmayan kökü gayri müslim fitne akımlarından başka bir şey değildir. Gerçek yakın tarihimizi biraz araştıranlar Osmanlının son dönemlerinden itibaren yıkıcı ve bölücü milliyetçilik akımlarının önce bağlı devletlerde, sonra Türkler, Kürtler ve hatta Araplar içinde nasıl çıkarılıp kışkırtıldığını, bütün bunların arkasındaki İngiliz oyunlarını ve perde arkasındaki Yahudi – Mason beyin takımını görecektir. Cumhuriyetin ilk yıllarında çocukların kafataslarını ölçecek kadar ileri giden yapılardaki gizli açık Yahudi ve mason parmağını anlayacaktır. Sadece birer örnek olması açısından Haim Nahum  ve Agop Dilaçar isimlerini araştırmanızı ve tarihimizdeki etkilerini incelemenizi tavsiye ederim. Ümmet olup büyük bir ailenin şerefli bir mensubu olmak varken, menfi milliyetçilik yapıp küçük bir odaya razı olmak ve lanet riskini üstlenmek nedendir? Ümmet olmak bizi birbirimize bağlayan mayadır, çimentodur, harçtır. Ailesi Muş‘tan gelip İstanbul‘da doğmuş ve yine ailesi Sinop‘tan gelip İstanbul’da doğmuş bir Hanım ile evlenmiş kişi olarak, ırka dayalı kafatasçı Türk Milliyetçiliğini de, Kürt Milliyetçiliğini de lanetliyor ve kabul etmiyorum.

Kanayan başka bir yaramızda, haksız ve yersiz hemşeri kayırmacılığıdır.  Ehliyet ve liyakat esasını gözetmeksizin yapılan atamalar, koltuk çıkmalar, haksız kazanç kapılarını açmalar gibi pek çok uygulamasını en vahşi şekilde görüyor ve yaşıyoruz. İnsanlarımızın kendilerini geliştirmek ve hakkınca bir yerlere gelmek için gösterdiği çabaya rağmen, sırf birileri ile aynı memleketten olduğu için haksızca öne alınanlar yüzünden toplumdaki ahlak anlayışı da, geleceğe olan güven duygusu da, toplumsal barışta zarar görüyor. Fırsat eşitliğinin olmadığı yerde adalet, huzur ve güven duygusu da yer almaz. Bugün Türkiye’de dönemsel olarak Bakan seviyesindeki görevler nedeniyle bütün teşkilatın baştan sona etkilendiği yapılaşmaları da  gördük, her dönem ve her kurumda  oluşan Karadenizlilik, Doğululuk vb. yapılaşmasını da. Bölgesel mikro milliyetçilik akımlarının bazıları her zaman, bazıları da zaman zaman ülke ve kurumların yönetiminde söz sahibi oluyor. Hepsi ehliyetsiz veya liyakatsizdir demiyorum ama onlardan başka kimse yokmuş gibi ve bazıları gerçekten hak etmediği halde yapılan bu olağan üstü hemşeri dayanışması gerçekten huzur bozucu ve güven sarsıcı etkiler yapıyor. Sorumluluk üstlenenlerin daha iyi çalışabilecekleri yönetici kadrolar ve ekipler kurmasını anlayışla ve saygıyla karşılıyorum. Ama otoparkçısından, şoförüne kadar silmece yaparcasına hemşerileri doldurma gayretini normal bulmuyor ve eleştiriyorum. Aynı şehirden olmasına rağmen ilçe düzeyinde hemşericilik yapanlarla, Alevi – Sünni mezhep ayrımcılığında bulunanların ise şirazeden çıkmış kişiler olduğunu beyan ediyorum. İşini namusuyla ve hakkını vererek yapan, gerekli eğitim ve becerilere sahip kişileri korumak ve haksız uygulamalardan sakındırmak iman ve ahlak sahibi her yöneticinin görev ve sorumluluğu içindedir.

Allah-u  Teala İslam Milletimizi ve Devletimizi en başta İslam düşmanlarından, ırkçılardan, fitnecilerden, bölücülerden, haksız iş yapan hırslı kişilerden korusun ve muhafaza etsin. Zalimlere fırsat vermesin. Bizleri de en güzel kardeşlik şuuru ile birlikte yaşayabilenlerden eylesin. Amin.

Kaynaklar:

  1. http://www.ahaber.com.tr/webtv/videoizle/desifre–31102014
  2. http://gercekler.tumblr.com/post/30795543818/ger%C3%A7ek-yahudilik-ve-satanist-yahudiler