Fransızlar Kudurmuş da, Bizler Masum muyuz?

Malumunuz olmuştur. Aralarında Fransa eski Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, üç eski başbakan, Yahudi ve Hristiyan cemaati temsilcileriyle yazarların da bulunduğu 300 kişi, Kur’an-ı Kerim’den “şiddet ve Yahudi karşıtı fikirleri yaydığı gerekçesiyle bazı ayetlerin çıkarılması” yönünde bir bildiri imzalayıp yayınladılar.

Tarihi gerçekler değişmiyor, Rabbimizin uyarıları da aynen tecelli ediyor.

Gayri Müslimler tiynetlerini belli ediyor, her zaman ve her fırsatta.

Onların gavurluğuna haklı olarak kızıyoruz da, onlara bu cesareti veren bizlerin, yani mevcut İslam ümmetinin hiç mi kusuru yok?

Adamlar bu hadsiz ve seviyesiz taleplerine gerekçe olarak; Müslümanlar zaten Kur’anı Kerimi dikkate almadan yaşıyor, bari bizleri rahatsız eden kısımları da çıkarmış olalım da resmiyet kazansın derlerse ne yaparız?

Allah bizlere akıl fikir ve gerçek hidayet nasip etsin ki maalesef;

  • Müslümanların yaşadığı devletlerin hemen hepsi, Kur’anı Kerim’in ayetlerini gündeminden ve hukukundan çıkarmış.
  • Hayatlarını İslama göre değil, Hristiyan-Yahudi ülkelerden devşirilen kanunlara göre düzenliyorlar.
  • Sözde İslam ülkesi olduğunu iddia edenler ise ya mezhepçilik peşinde, ya da İngiliz fitnesiyle kurulan Vehhabi hegamonyalarıyla ABD ve İngiliz kuklalığı yapıyor.
  • ABD ve diğer alçakların kurdukları sapık örgütler ile sürekli Müslümanlar katlediliyor.
  • Bizlerde, sırf Hristiyan Avrupa Birliğine girebilmek için 50 yıldan fazladır bekliyor ve arsız taleplerini karşılamaya çabalıyoruz.
  • Hristiyanlara şirinlik olsun diye, Atamız Fatih Sultan Mehmet Hanın emanetine hıyanetlik ederek, Ayasofya’yı müze-kiliseye çevirdik.

 

Daha neler var, neler!

Yediğimiz naneler sayıp dökmekle bitmez.

Hristiyan ve Yahudilere kızmadan önce, onlara bu cesareti verdiğimiz için kendimize kızmalıyız.

Fransızlar bizden sinsice bir intikam da alıyor.

Ceddimiz Kanuni Sultan Süleyman, bir mektubuyla Fransa’da yeni çıkan dans modasını yıllarca durdurmuştu, hatırlasanıza!

Biz unutsak da onlar unutmuyor.

Nereden nereye gelmişiz, eyvahlar olsun bize!

Kurt kocayınca köpeklere maskara olur hesabı.

Bizler kendi değerlerimize sırt çevirir ve gereğince yaşamazsak, Hristiyan – Yahudi  Avrupanın herzeleriyle işte böyle muhatap oluruz.

Sonradan hamasi tepkilerle de ancak kendi kendimizi avuturuz.

Elbette, tahrif edilmiş İncil ve Tevrat kitaplarında bir sürü uydurma ve tuhaf sözler var.

Elbette, tarihi katliamlar dizisi ile dolu Fransa ve benzeri ülkelerin bizlere karşı hezeyanları dikkate alınamaz.

Ancak bu durum, bizim kendimizle hesaplaşmamız gerektiğini örtemez ve erteleyemez.

Belli ki düşman uyumuyor.

Uyan ey Müslüman!

Boş bıraktığın yerleri İslam düşmanları çoktan işgal etmiş de, maddi-manevi katliamlar yapıyor ayan beyan.

Sen hala lüzumsuz işlerle, senlik-benlik kavgalarıyla, kısır siyasi çekişmelerle mi vakit öldüreceksin?

Öyle bir kalk ki, değil böyle alçakça bildiriler ve karikatürler yayınlamayı, akıllarından bile geçirmeye cesaretleri olamasın!

Ya Rabbi, Müslümanları derin gaflet uykusundan uyandır, ihlas ve uhuvvet bağlarını güçlendir.

Şüphesiz ki, Sen her şeye Kadir’sin…

Amin…

 

Kaynaklar:

https://www.yenisafak.com/kultur-sanat/fransizlara-dansi-100-yil-unutturan-mektup-437628

-Görsel: http://en.rfi.fr/france/sarkozy

 




Haşlanmış Kurbağaya Döndükte Ağlayanımız Yok!

Meşhur deneydir bilirsiniz: Bir kurbağayı kaynar suyun içine atmışlar, sıçrayarak kaçmış ve kurtulmuş. Başka bir kurbağayı da normal suyun içine koymuşlar ama alttan da çok kısık bir ateşle yavaş yavaş ısıtmaya başlamışlar. Soğuk suyun içindeki kurbağa çok hafif ılıyan suda zevkle yayılmış ve suyun artan sıcaklığının farkında olmadan en sonunda haşlanarak ölmüş. Demek ki bazı olaylara birden bire maruz kaldığımızda ani tepki verip sıyrılıyoruz ama sinsice azar azar maruz bırakıldığımızda bütün savunma hatlarımız çöküyor ve asla kabul etmeyeceğimiz şeyleri bile artık normal görmeye başlıyoruz. İşte hal-i pür melalimizde budur maalesef.

Geçtiğimiz günlerde vizyona giren “Dracula Untold” (Drakula:Başlangıç) adlı filmi izlemiş bulundum. Osmanlı‘da Yeniçeri askerlerini devşirme sistemi, tarihte Kazıklı Voyvoda diye bilinen 3.Vlad’ın Fatih Sultan Mehmet‘e karşı giriştiği hainlikler sonunda Eflak Beyliğini kaybetmesi, bu arada yapmış olduğu korkunç işkenceleri ile meşhur olması şeklinde özetlenebilecek tarihi gerçeklerin ters yüz edilmesinden ibaret, yanlı ve abartılı tipik bir ABD filmi olmuş. Görsel efektlerle süslenmiş bir karalama ve kan içicilik şeklindeki sapıklığa meşrutiyet kazandırmayı amaçlayan klasik bir Yahudi filmiydi. Tabii ki seyrederken yanlış ve kasıtlı saptırmalardan ötürü yoğun tepkiler verdiğimi, yuh artık dedirten bölümlerde izlemeyi bıraktığımı söyleyebilirim. Tıpkı kaynar suya atılmış kurbağa gibi. Benzer tepkileri toplum olarak bir zamanlar “Gece Yarısı Ekspresi” filmine gösterdiğimizi de hatırlıyorum.

Kendi kendime bu film ve üzerimdeki etkilerini düşünürken en sonunda çok utandığım, mahcup hissettiğim, aciz ve günahkar duygular altında ezildiğim için bu yazıyı yazmak istedim. Çünkü kısmen doğru tarihi olayların saptırılmasına verdiğimiz tepkiden önce nice hayati ve büyük yanlışlara, sapkınlıklara, günahlara ve zihin yıkamalarına maruz kaldığımız halde sesimiz çıkmaz oldu. Ilık suya alışıp sonunda haşlanmış kurbağa olmuşuz da haberimiz yok. Artık normal gördüğümüz medya pisliklerinin hiç olmazsa bir kaçını hatırlatmak isterim.

Herkes bilir ki Allah‘ın en çok gazabını celbeden günahların başında kendisine şirk koşulması, sadece O‘na özel olan isim ve sıfatların fiilleri ile birlikte başkalarınca paylaşılmaya veya yok sayılmaya kalkışılmasıdır. İslam öncesi eski yunan mitolojisinde olduğu gibi çok sayıda tanrı ve yarı insan tanrıların varlığı modern teknikler ve yeni makyajlar yapılarak sürekli gözümüze sokulurcasına filmlere ve dizilere konu olmaktadır. Allah’ın açıkça affetmeyeceğini söylediği şirk ve küfür günahı o kadar düzenli ve yoğun işlenmeye başlamıştır ki çocuklarımızın izlediği çizgi filmlere varıncaya kadar yayılmış ve sıradanlaşmıştır. Haşa insan-tanrı modelinin tutması içinde Yahudi Marwell başta olmak üzere sapık yayıncıların çıkardığı Süpermen, Örümcek Adam, He-Man gibi sanal kahramanlar ile özenilen ve mümkün olabilen hale gelmeleri sağlanmıştır. Bu medya zehirlenmesine hepimiz maruz kaldık ve kalıyoruz. Şirkin ve küfrün kardeş günahı olan büyücülük ve şeytanla doğrudan işbirliği yapılarak sağlanan güç gösterileri özenilecek, doğru ve iyi şeylermiş gibi sürekli film ve dizilere konu olmaktadır. Bu konuda yerli dizi ve filmlerimiz bile yapılmıştır. Hala üzerimizdeki gazabı hissetmeden, en azından kalben buğz etmeden izlemeye ve çocuklarımızı sakındırmamaya devam edebilecek miyiz?

Siyonist Yahudiler sapkın din tarihlerinde ve yozlaşmış yaşantılarında ne varsa ele geçirdikleri medya tekelleriyle topluma dayatmaya, normalleştirmeye ve Allah inancını yok etmeye var güçleri ile çalışmaktadırlar. Şeytanla işbirliğinin somut delilleri olan Kabbala öğretilerini, illuminati teknikleri ile birlikte sürekli gündemde tutma gayretindedirler. Son zamanlarda iyice yaygınlaşan vampir film ve dizilerinin ardında İspanya‘dan da bu yüzden kovulduğu söylenen bir kısım Yahudilerin olduğunu görüyoruz. Muharref (bozulmuş) tevrat kaynaklarında şu ifadeler yer alıyor: “Et yiyin ve kan için. Yiğitlerin etini yiyeceksiniz ve dünya beylerinin kanını içeceksiniz. Sarhoş oluncaya kadar kan içeceksiniz.” (Hezekiel Bölümü 39/18-20) “Onları kasaplık koyunlar gibi ayır ve öldürme günü için onları hazırla.” (Yeremya Bölümü, 12/3)  “Çünkü o gün orduların Rabbi Yehova’nın günüdür. Hasımlarından öç alsın diye öç günüdür. Ve kana kana onların kanını içecek.” (Yeremya Bölümü, 46/10)

Ensest sapıklığı toplum içinde en çok infial uyandıran yozlaşmalardan ve zinanın en beter hallerinin başında gelir. Muharref Tevrat kaynaklarından Eski Ahit, Yaratılış kitabının 19. Babında kız kardeşlerin babalarını sarhoş ederek onunla yatmalarını ve çocuk peydah etmelerini anlatır. Üstelik babaları  Haşa Lut Peygamberdir. Bunun gibi söylemekten haya edeceğimiz şekilde gelini veya kız kardeşi ile olan ensest ilişkilerde anlatılmaktadır. Direkt olarak konuyu söyleyince mideniz bulanıyor değil mi? Ama “Game of Thrones” (Taht Oyunları) gibi diziler içinde sinsice verilince uyuşurcasına sessiz kalınıyor.  Bu dizide Lannister Hanedanından kız kardeş başkası ile evli olduğu halde öz abisi ile birlikte sürekli zina ediyor ve  peydahladıkları çocukta sonunda kral makamına geçecek kadar ilerliyor. Lannister hanedanının bayrağındaki simgenin de  şaha kalkmış aslan olması hiçte tesadüf olmasa gerek. Şahlanmış aslanın Yahudilerin simgesi olduğunu duymayan yoktur her halde. Akla gelebilecek her türlü zina, cinayet, şeytani güçlerle işbirliği, ahiret inancını yok etmeye yönelik reenkarnasyon, zombi filmleri gibi manevi dünyamıza yapılan saldırıları bu ve benzeri bütün yapımlarda görüyoruz. Tepki vermek bir yana artık normal karşılayıp birde adamlar yapmış deyip takdirle anlatır olduk. Ayrıca, dizide Türk asıllı bir kadın üstelik fahişe rolünde oynadığı için bir kısım medyamız tarafından göklere çıkarıldı. Vah olsun bizlere!…

Allah’ın gazabını en çok çeken günahlardan birisi de homoseksüelliktir. Bu sapkınlığa bir daha meyletmeyelim diye ibret için Kur’anı Kerim‘de anlatılan Lut Kavmi, Sodom ve Gomore halkının nasıl helak olduğunu duymayan kaldı mı? Bugün Avrupa’da eşcinsel evliliğinin yasal kılıfa sokulması, çok bilinen sözde sanatçı ve modacılarımızın olması bu sapıklığı masum ve sıradan görmemize yeter mi? Ne kadar da cesuruz! Özellikle son yıllarda ortaya çıkan hemen her dizi veya filmde en az bir çift eşcinselin yer alması, kahramanlık yapmaları ve sıradan hayatın içinde gösterilmeleri kesinlikle tesadüf değildir. Orantı yapıldığında toplum içindeki varlığı yüzdelik dilimlere girmeyecek kadar az olan bu kişilerin 15-20 kişilik yarışlarda bile özenle temsil ettirilmesi maksatlı bir duyarsızlaştırma ve normalleştirme operasyonudur. ABD‘deki Yahudi yapımcılar buna son derece dikkat etmektedir. Örneğin, halen gösterimde olan Survivor ve The Amazing Race programlarında bu sezon yarışan çiftler içinde de eşcinsellerin bulunduklarını ve her fırsatta sapkınlıklarını sergilemelerine destek verildiğini görebilirsiniz.

Amerikan film ve dizilerinde gösterildiğinin aksine ABD halkının çoğunluğunun aslında mütevazi ve kendince muhafazakar bir yaşantısı olduğunu duyuyoruz. Ama öyle bir algı oluştu ki bizde; hepsi alkolik derecesinde içki içen, her fırsatta uyuşturucu kullanan ve üreten, her gece başkasıyla yatan, eşini sürekli aldatan, aile birliğinin olmadığı, ateistlerin çoğunlukta olduğu, garip, yozlaşmış bir insanlar topluluğu gibi geliyor. Ve her ne hikmetse bütün yapımlarda en az bir kaç Musevi kahraman yer alıyor. Bu orana göre ABD’nin yarısının Yahudi olduğunu sanıyorsunuz. İşte algı ve yönlendirme operasyonu böyle bir şey. Birde bizimkilere bakalım: Sözde yerli dizilerimizi izleyenler; evlere ayakkabıyla girilen, her mutlu veya üzgün anını içkiyle perçinleyen, kadınların hepsinin aşırı dekolte giyindiği, fırsat bulan herkesin birbirini aldattığı vb ahlaksızlıklarla dolu bir ülke olduğumuzu zanneder. Üstelik başta Arap ülkeleri olmak üzere dışarıya da satılan bu diziler bizim tarihten gelen imajımızı yerle bir edip haksız şekilde ne kadar yozlaşmış ve İslam dışı bir toplum olduğumuz kanaatini pekiştiriyor. Kendi halkımızın kanına girdikleri yetmezmiş gibi başka ülkeleri de yoldan çıkarır olduk. Arap ülkelerinde insanlar birisine çok kızdığı ve aşağılamak istediğinde artık “Senin kız kardeşini / eşini / ananı Türk dizilerinde oynarken görmüşler” şeklinde hakaret eder olmuş. Yahu ömrünün en çok 1-1,5 yılı sarayda geçen, sürekli seferlerde savaş meydanlarında bulunan Kanuni Sultan Süleyman‘ı   haremden çıkmayan, dansözler karşısında içkili alemler düzenleyen birisi olarak gösteren “Muhteşem Yüzyıl” gibi “Muhteşem Rezalet” yapan alçaklarımız var. Daha ne olsun? Düşman dışarıda değil evimizde artık, uyumayalım…